Aynı Konuda Farklı Mahkeme Kararları ve AYM’nin Yaklaşımı

AYM Yaklaşımı Farklı Mahkeme Kararları

Aynı konuda farklı mahkeme kararları, Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu 17.05.2018 tarihli 2016/13021 Esas sayılı kararında aynı maddi olaya dayanılarak açılan başka davalarda verilen kararların aksi bir sonuca ulaşılarak reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.

Aynı maddi olaylara ilişkin farklı kişilerin açmış oldukları davalarda yapılan yargılama sonucunda farklı kararların hak ihlaline ve adalete olan güveni sarsacağı ve hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmayacağı muhakkaktır.

Anılan kararın AYM Başvurusunda, Başvurucu işçilik alacağı nedeniyle dava açmış ancak benzer durumdaki aynı maddi olaya dayanılarak açılan başka davalarda verilen kararların aksine bir karar verilmesi nedeniyle hak ihlaline uğradığını iddia etmiş ve Anayasa Mahkemesi de başvurucuyu, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğini belirterek, haklı bulmuştur.

Aynı Konu Farklı Mahkeme Kararı

Mahkemelerin Çelişkili Karar Vermesi

AYM kararında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin;

“Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), adil yargılanma hakkının hukukun üstünlüğünün sözleşmeci devletlerin ortak mirası olduğunu belirten Sözleşme’nin önsözüyle birlikte yorumlanması gerektiğini belirtmektedir. Hukukun üstünlüğünün temel unsurlarından biri, hukuki durumlarda belirli bir istikran garanti altına alan ve kamuoyunun mahkemelere olan güvenine katkıda bulunan hukuki güvenlik ilkesidir. Toplumun yargısal sisteme olan güveni hukuk devletinin esaslı unsurlarından biri olmasına rağmen birbirinden farklı yargı kararlarının devamlılık arz etmesi, bu güveni azaltacak nitelikte bir hukuki belirsizlik durumu yaratabilecektir (Nejdet Şahin ve Perihan Şahin/Türkiye (BD),B. No: 13279/05, 20/10/2011, & 57).

AİHM; hukuki güvenlik ilkesinin hukuki durumlarda belli bir istikrarın sağlanmasını ve toplumun adalete olan güvenini desteklemeyi amaçladığını, aynı olaya ilişkin farklı yargı kararlarının devamlılık arz etmesinin toplumun yargısal sisteme olan güvenini azaltacak nitelikte bir hukuki belirsizliğe yol açabileceğini belirtmiştir (Çelebi ve diğerleri/Türkiye, B.No: 582/05, 9/2/2016, & 52).

AİHM, içtihat farklılıklarını kendi bölgesinde yetki sahibi olan ve davanın esasına bakan yerel mahkemelerin bulunduğu yargı sistemlerinin doğal bir sonucu olduğunu kabul etmekle birlikte yüksek mahkemelerin görevinin bu çelişkileri düzeltmek olduğunu ve şayet çelişkili uygulama yüksek mahkemenin bünyesinde gelişiyorsa bu durumun toplumun adli sisteme olan güvenini azaltarak hukuki güvenlik ilkesini ihlal edeceğini belirtmiştir (Çelebi ve diğerleri/Türkiye, & 55).

Diğer yandan bireylerin makul güvenlerinin korunması ve hukuki güvenlik ilkesi, içtihadın değişmezliği şeklinde bir hak bahşetmemektedir (Unedic/Fransa, B. No: 20153/04, 18/12/2008, & 74; Nejdet Şahin ve Perihan Şahin/Türkiye, & 58). Mahkemelerin yorumlarında dinamik ve evrilen bir yaklaşımın sürdürülememesi reform ya da gelişimi engelleyeceğinden kararlardaki değişim, adaletin iyi idaresine aykırılık teşkil etmez (Atanasovski/Makedonya Eski Yugoslav Cumhuriyeti, B. No: 36815/03, 14/1/2010, & 38).”

Kararlarına atıfta bulunarak başvuruyu adil yargılanma hakkının bir ilkesi olan hakkaniyete uygun yargılanma hakkı kapsamında değerlendirmiştir.

Anayasa Mahkemesi Yaklaşım

AYM Kararında;

“Adil yargılanma hakkı uyuşmazlıkların çözümlenmesinde hukuk devleti ilkesinin gözetilmesini gerektirmektedir. Anayasa’nın 2. maddesinde Cumhuriyet’in nitelikleri arasında sayılan hukuk devleti, Anayasa’nın tüm maddelerinin yorumlanması ve uygulanmasında göz önünde bulundurulması zorunlu olan bir ilkedir.”

Vurgusunu yaparak hukuk devletinin temel ve en önemli ilkesi olan adil yargılama hakkının, her zaman ve her koşulda, kanunların hatta Anayasanın yorumlanmasında ve uygulanmasında dahi mutlak surette, gözetilmesi ve uygulanması gerektiğine karar vermiştir.

AYM kararında hukuk devletinin gereklerinden olan hukuk güvenliği, hukuk normlarının öngörülebilir olması ve belirlilik ilkelerine atıfta bulunmuştur;

Hukuki güvenlik ilkesi, hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar. Belirlilik ilkesi ise yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olmasını, ayrıca kamu otoritelerinin keyfi uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesini ifade etmektedir” demek suretiyle hukuk güvenliğine ilişkin anlaşılır ve net bir izahat vermiştir.

Hukuk kurallarının belirlenebilir ve öngörülebilir olması gerekir. Aksi durumun hukuka olan güveni zedeleyeceği aşikardır. Bu nedenle yargı bu ilkeleri her koşul ve davada gözeterek karar vermesi gerekir ki, kişilerin hukuka olan güvenleri ve hakkaniyet duyguları sarsılmasın. Nitekim AYM kararında;

“Uygulamadaki yeknesaklığı sağlamaları beklenen yüksek mahkemeler içinde yer alan dairelerin benzer davalarda tatmin edici bir gerekçe göstermeksizin farklı sonuçlara ulaşmaları, bir kararın belirli bir daireye düştüğü takdirde onanacağı, başka bir daire tarafından ele alındığı takdirde bozulacağı gibi ihtimale dayalı ve birbirine zıt sonuçları ortaya çıkarır (Türkan Bal (GK), B. No: 2013/6932, 6/1/2015, & 53).

Özellikle aynı somut olay ve hukuksal durumdaki farklı kişilerce açılan davalarda birbiriyle çelişen sonuçlara ulaşılması hukuki belirlilik ve öngörülebilirlik ilkelerine ters düşebilir. Yargı mercilerinin anılan ilkelerin bir sonucu olarak kamuoyu nezdinde yargıya olan güveni muhafaza etme bakımından kararlarında belli bir istikrar sağlaması beklenir. Bu itibarla içtihat değişikliği tek başına adil yargılanma hakkının ihlali sonucunu doğurmaz ise de bu değişiklik ile benimsenen yeni yaklaşımın benzer uyuşmazlıklarda tutarlı olarak uygulanması gereklidir.”

Hukuk devleti ilkesi bakımından aynı maddi olgulara dayanan davalarda, izahı mümkün olmayan çelişkili ve birbirine zıt çıkan kararların mutlak surette yüksek mahkemeler tarafından gözetilmesi ve çelişkilerin giderilmesi gerekir. Farklı sonuç doğuran kararların hukuki bakımdan izah edilebilir şekilde açıklanması gerekir ki, vatandaşın hukuka olan güveni sarsılmasın. Mahkemeler ben böyle karar verdim demek suretiyle oldu bitti ye getirilmemeli, hukuk devleti ilkesi, adalet ve hakkaniyet duygusu bizzat yargı eliyle yıpratılmamalıdır.

 

Anayasa Mahkemesi Munzam Zarar Kararı: Enflasyon Farkı Tazmin Edilmeli başlıklı makalemize göz atabilirsin.